Çalışan Annenin Vicdan Azabı

Ben hayatım boyunca hep çalıştım. Düşünün liseyi bitirmeme 1 hafta kala çalışmaya başlamıştım bile. Devamı geldi. Üniversite zamanı part-time çalıştım, üniversite biter bitmez endüstri mühendisi olarak çalışmaya başladım. Sonra hayat beni halkla ilişkiler sektörüyle tanıştırdı:) Aslında hayat değil de tesadüfler! eseri tanıştığım arkadaşlarım beni halkla ilişkiler sektörü ile tanıştırdı desem daha doğru olur. İşte bu sektöre girince daha da çok hatta gece gündüz çalışmaya başladım:) Anlayacağınız ben hep ama hep çalıştım.

Şimdi gelelim vicdan azabı kısmına. Yaklaşık 6,5  yıldır kendi halkla ilişkiler ajansımı yönetiyorum. Şaka değil sektörde yaklaşık 150, sadece kendi ajansımda ise 50’ye yakın marka ile çalışma fırsatım oldu. Eliz’in hayatımıza girmeye karar verdiği 2014 yılı ise benim ofis ve ekip olarak işi geliştirmeye başladığım dönemdi. Dolayısıyla hamileliğimde hep ofiste, toplantıda ve röportajdaydım:) En komiği ise doğuma tam bir hafta kala arabayı kendim kullanarak Ömerli’ye gittiğim röportajdı. Yanımdaki gazeteciler korkmuştu yolda doğurursam diye:) Gerçi yaklaşık 2 basketbol topu büyüklüğünde karnı olan ve doğumuna 1 hafta kalmış, araba kullanan bir hamile görsem ben de korkardım… Düşünün direksiyon göbeğimden dönmeyecekti neredeyse:)

Eeee sonunda o gün geldi ve Eliz doğdu… Ben ise gelen maillerime ‘Canım hastanedeyim doğum yaptım da’ gibi komik yanıtlar veriyordum:) Tabi ki ilk aylar ofise gitmedim. Minik bebeğim misss gibi sütünü emsin, onun kokusunu içime çekeyim, o benim kokumla büyüsün derken aşktan öldüm:) Ama iş durmadı. Çünkü kendi işimdi. Maaşlar, kira, vergiler benim doğurmam sebebiyle izne çıkmadığına göre ben de çıkamazdım… Anlayacağınız bir şirkete çalışan anneler gibi yasal izin süremi kullanayım gibi bir lüksüm olmadı. Tabi burada hangisinin lüks olduğu tartışılır. Evet blok bir izinle tüm izin döneminde hiç iş düşünmeden sadece bebeğinle yaşamak mümkün. Ama ben de onun karşılığında tüm iş hayatımı ve saatlerimi Eliz’e göre düzenleyebiliyorum. Bunu düşününce kendi kendime söylenmekten vazgeçtim tabi…

Ancak evden çalışabilme dönemim yaklaşık 11 ay sürebildi. Bu süre içinde bol bol röportaj ve toplantı gördü Eliz:) Uygun olan her yere benimle geliyordu çünkü:)

Eliz artık hareketlenip, beni oturtmamaya başlayınca, ofise gelmem şart oldu:) Aslında ofise hiç gelmiyor değildim ama sadece toplantı ve önemli işler için bir kaç saat geliyordum. O da çok sık olmuyordu zaten… Sonuçta ofis günlerimin başlamasıyla sabahları Eliz’i evde bırakıp çıkmak tahmin edemeyeceğim kadar gerdi beni. Sanki o değil de ben terk ediliyordum. Bu arada tabi ki ne terkedilmesi diyeceksiniz, sonuçta akşama evdeyim ama olmuyor işte, evden onsuz çıkınca içimin acıması uzun bir süre geçmedi. Hele bir dönem geldi ve arkamdan ağlamaya başladı yaaaa ben o zaman bittim. O ağlayınca ben de arabaya binip ağlıyordum.

Sanırım bunlar anneliğin hormonlarla elele yürüdüğü aşktan oluyor. Yoksa çalışmadan duramam ben. Düşünün Keyif Bebesi Mini Mağaza’nın temelleri Eliz yaklaşık 8 aylıkken atıldı. Yani ben hem halkla ilişkiler işim, hem de yepyeni bir marka için çalışırken, Eliz ile de vakit geçirip herşeye yetişmeye çalışıyordum. Tabi ki öncelikliğim Eliz’di ama onun her uyuduğu dakika benim iş başı yapma zamanlarımdı. Gece uyuyan bir çocuk olması sayesinde geceleri de çalıştım bu arada.Oturup sistemli ve dağılmadan çalışmayınca işler toparlanmıyor çünkü. Onu da ancak gece Eliz’in kesintisiz uyku saatleri yapabiliyordum. Yani benim uykusuzluk sebebim uyumayan bebeğim değil, çalışan anne olmamdı…

Valla billa kim ne derse desin bunu ancak bir kadın yapabilir. İş hayatının dinamiklerinin üzerine; Öğlen ne yesin, biz akşam ne yiyelim, Eliz’in sebzesi bitmiş, market alışverişi zamanı gelmiş, Eliz’e oyuncak almak gerek, biraz hava alsın parka gidelim gibi bitmek bilmeyen döngüler içinde kalmak gerçekten ilginç. Çok şükür Eliz 1 aylıkken bize yardıma gelmeye başlayan Mira teyzemiz var ama yine de söylüyorum çalışırken 7849393 parçaya ayrılmak hiç ama hiç kolay değil…

Dediğim gibi ben Eliz 11 aylıkken tam zamanlı ofise gelmeye başladım.Bir de hiç çalışmamak vardı aklımda. Herşeye yetişemediğim günlerdeki ilk sözümdü; ‘ben çalışmayacağım artık yeter!’ Bu biraz yapı ve tercih işi. Doğrusu yanlışı yok tabi ki ama çalışan kadın olmanın keyfi büyük bu hayatta emin olun:)

Sonuçta Eliz 20 aylık oldu ve benim bu yeni düzenim de oturdu. Tabi ki kendi işim olmasının lüksünü yaşıyor, 9:30 gibi evden çıkıyorum. Sabah onunla keyif saatlerimizi aksatmıyorum yani. Gerçi yalan yok!, hala onu evde bırakmak koyuyor! Ama dediğim gibi hem kendim için, hem onun geleceği için çalışmak zorundayım. Bir kere kendim mutlu ve özgür olmadan, onu da mutlu yetiştiremem. Çalışmak, bir şeyler yaratmak da beni mutlu ediyor işte ne yapayım:) İşte bu yüzden hala onunla geçiremediğim her saniye için vicdan azabı duysam da mutlu bir şekilde, istediğim işi yaparak çalıştığım için de bir o kadar şenim… Dolayısıyla yaşadığım tüm duyguları özümsedim. Hayatın bana sunduklarını, benim hayatım için yaptıklarımı dengede tutarak mutlu olmayı öğrendim. İşte iş hayatım ve Eliz ile maceram da bunun en önemli adımı oldu! Neymiş vicdan azabıyla yaşanmazmış:)

Henüz Yorum Yok

Yorum bırakın

Email hesabınız yayımlanmayacak.